Kolunu omzuma attı ve birlikte kapıya doğru yürüdük. Bütün kasaba orada onu bekliyor, bağrışıyor ve itişiyorlardı. Bayılacağımı sandım. “Lütfen, lütfen Manolo,” diye yalvardım, “gitme!” Elini kostümünün üstüne koydu ve bana,
Belki akıllarına gelir benim burda olduğum. Gelir de, bu karın, tipinin ağzından kurtarırlar beni. Kurtarmaları gerek… Yoksa bu soğuğun ucunda bir insan, bir can var donacak. Bilmezler mi bu kışta
Ama olsundu. Bu denli ucuz bir ölüme yenilmek için göğüs germemişti onca dağın karına kışına. Günlerini bu çanın sesine uyarak geçiremezdi. Bir çana boyun eğecek cinsten bir kurt değildi o.
Ünlü bir hikâye anlatıcısının -belki de şimdiye kadar yaşamış en ünlü hikâye anlatıcısının- yardımcısıydım, adı Homer’di. Homer, Odysseus adlı bir kahraman hakkında bir hikâye anlattı. O hikâyede küçük bir rolüm
Havuzun çevresinde durma uğuldayan ulu ağaçlar. Rüzgârın sonsuz esintisi. Bu ışıltılı yaprakların arasında kuşların cıvıltıları. Ağaçlar onlarla dolu. Ama ağaç diplerinde de hayvanlar var. Bir domuz ailesi. Birkaç ceylan. Ve
Bir elinde bıçak diğerinde zeytin, katlanmış geniş paçalarından gözüken takozlar. Garip kılığını süzdü, yine kendi kendine. Bu insanların, bu meczup halini ilk günden beri yadırgamamalarına şaşırdı. Şimdiye kadar hiç kimse
Bakî’nin içine bir ağırlık çökmüş, konuşmasına engel oluyordu. Kalbi sızlayan âdeminin nasıl olacağını Bakî’ye sorsalar en iyi o anlatırdı. Zatî’nin keyifli sesi onun ruhiyatını daha kötü etkiliyordu. Ona rağmen, −Hocam,
“Yatağın köşesinde durur ve -yine geç kalktığı için- aceleyle kenara atılmış yorganın çapraz katını, çarşafın topografik hatlarını ezberler, her bir pamuk çıkıntısını, vadisini ve platosunu aklına çizer. Ardından önceki gece
“Bana çok sıkı sarılır mısın, diye sordu. Ellerimi kollarına koydum (Tanrım, ne kadar zayıftı) ve birazcık sıktım. Hayır Oliver, dedi, gerçekten sarıl. Borulara ve diğer şeylere çok ama çok dikkat
“Biz organları sarıp sarmalayan esnek kılıfız. Biz, jöle, ipek ve sateniz, biz, tüfeklerin namlularından yayılan salvo ve Tanrı’nın bir haziran günü alnımıza koyduğu soğuk elin rüyasıyız, bir yüzük, kamış, bir
Robert Burton, kendi ölüm tarihini saptamıştı. Lewis Carroll, hem kütüphaneci hem fotoğrafçı hem de kuklacıydı. Kuklaların kendi kendine hareket edebilecekleri bir düzenek hazırlamıştı. Menéndez Pelaya, gözlerinden biriyle sağ, diğeriyle sol
“Ona aldığı gri takımı giyiyordu. Rüyalarından hatırladığı gibiydi. Tıpkı geçmişte Seine kıyısında yaptığı gibi ona yaklaştı; parfümünü kokladı, sonbaharda toprağın, ezilmiş yaprakların, ölen çiçeklerin kokusuydu. Flavières, bir eli göğsünde, ağzı
“Merak ediyorum, bende bir delilik var mı diye. Yoksa aşk delilik mi? Bir an seni bir bakire ya da Madonna gibi görüyorum, sonra utanmaz, küstah, yarı çıplak ve açık saçık
Sen ve ben, Watson, hayatlarımızın çok büyük bölümünü burnumuzu suç ve ahlaksızlık penceresine dayalı yaşadığımızdan, diğer manzarayı kolaylıkla unutuyoruz. Ama bu “-bastonuyla etrafımızı saran telâş içindeki görüntüye işaret etti-“ insanların
“Buck, ileri atılmak için kendini toparlarken, tüyleri dikilmiş, ağzı köpürmüş haliyle ve delice bir parıltıyla bakan kan çanağı gözleriyle, gerçekten de kızıl gözlü bir şeytandı şimdi. İki günün ve gecenin
Felsefeci, eleştirmen ve dünyaca tanınmış Pessoa uzmanı Jeronimo Pizarro, unutulmaz, göz kamaştırıcı yetkinlikte bir Pessoa incelemesi kaleme almış: Pessoa Yaşadı Mı? Son yüzyılda şöhreti de ardında bıraktığı gizem de, gittikçe
“Mutfakta bulaşığı yıkarken, içeriden gelen kahkahaları, boğuk fısıltıları dinledi, bunu sessizlik izledi. Birinin sinsice yürüdüğü geldi kulağına, ama kafasına inen demirin tok sesini duymadı. Doğrusu, bir daha hiç duymadı, sendeledi,
Sıradan taksi şoförü Can, eline tutuşturulan bir Picasso rulosuyla evine döndüğünde başına geleceklerin farkında bile değildir. Koltuğunuza kurulun ve İstanbul’un altını üstüne getirecek bir kapışmanın hikâyesine hazırlanın. Rakun, gittikçe renklenen
“Bazen Don Chon diye çağırırdı beni, kimi zamansa patroncuk. Bazen de sarışın kız anılarımı kurcalamaya gelirdi. Hikâyeler anlatmamı isterdi, ben de birkaç bozukluk verip fevkalade yalanlar anlatırdım ona.” Karısı tarafından