
Iskarta
Büyük bir özlemle sarılıyor. Az önce çekiniyordu. Ben
de öyle. Onca yıldan sonra sarılmak bana da zor geldi.
Sıradan bir rüya aslına bakılırsa. Dekoruyla pek
uğraşılmamış. Ardında bir çam ağacı var, açıkta bir
balıkçı teknesi. “Pişmanım.” diyor, ağlayarak. “Aslında
yalnız seni sevmişim.” Yüzümde bir gülümseme.
Daha çok bir kâhin gibi. “Olur mu öyle şey!” diyorum.
“Sakın ha! Benim ben olmam için bu ayrılığı yaşamam
gerekiyormuş demek ki.”
Bazıları hiçbir yere ait değildir. Ne bir ilişkiye, ne bu
kalıplı hayata.
Iskarta, ait olamayanların, uyum sağlamayanların,
sorgulayanların sesi. Erkut Özal, ilişkileri, yalnızlığı ve
toplumu özgün ve keskin bir dille masaya yatırıyor. Az
sözcükle çok şey anlatan öyküler… Geride bırakılanlara
değil, kendini dışında hissedenlere.